Siyasi partiler Ne Zaman Sivilleşecek

23 Haziran 2009, Salı

       Liberal demokrasilerde partilere verilen bu önemden dolayı devlet, bir anlamda siyasi partilerin devletidir. Ancak vesayet rejiminde ise, durum bunun tam tersidir. Ülkemizde siyasi partilerin devleti yoktur, ancak devletin siyasi partileri vardır.

       Ülkemizin en önemli sorununun demokratikleşmeme olduğunu söyleyebiliriz. Özgürlük, hukuk, çoğulculuk, sivilleşme ve refah için gerekli olan özgürlükçü demokrasinin kurumsallaşmasına imkân tanımayan vesayet rejimi, anti-demokrasinin kurumsallaşması için her türlü araca başvurmakta ve yolu denemektedir. Anti-demokrasinin kurumsallaşmasına rağmen demokrasinin sadece formel olarak uygulanması, demokratikleşmeme dediğimiz sorunun doğmasına neden olmaktadır. 19-20 Haziran tarihleri arasında yapılan on dokuzuncu Abant Platform’unda demokratikleşme ve siyasi partiler konusu masaya yatırıldı ve demokrasinin ülkemizde niçin kurumsallaşmadığı sorusuna siyasi partiler düzleminde cevap aranmaya çalışıldı.

       1982 Anayasası’nın yapımında hiçbir siyasi partinin katkısı yoktur. Başka bir ifadeyle 82 Anayasası partisiz bir anayasadır. 82 ve 61 Anayasaları arasındaki önemli farklardan biri budur. 82 Anayasası ve siyasi partiler yasası, toplumsal ve siyasal hayatı formel olarak partili, muhtevada ise partisiz olarak öngören bir illiberal felsefeyle hazırlanmışlardır.

82 ANAYASASI: PARTİSİZ DEMOKRASİ

       Partisizliği hedef alan 82 Anayasası, siyasi partilerin demokratik hayatın asli unsurları olduğunu ifade etmesine rağmen, bu anlayışın gerektirdiği ifade ve örgütlenme özgürlüğü perspektifini hiçbir şekilde ortaya koymamaktadır. Mevcut anayasaya göre, siyasi partilerin bir çeşit anayasal kurum olma statüsüne sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ancak siyasi partilerin anayasal kurum statüsüne sahipmiş gibi görünmeleri, hiçbir şekilde siyasi partilerin YÖK, MGK, Anayasa Mahkemesi gibi anayasal kurumların sahip olduğu özel ve ayrıcalıklı statüye sahip oldukları anlamına gelmemektedir. 82 Anayasası ve siyasi partiler yasası, partilere anayasal kurumlar denilen devlet iktidarının bir uzantısı olma yükümlülüğü getirmektedir. Partilerin toplumsal çoğulculuğu temsil etmesini ve siyasi alana taşımasını, 82 Anayasası hiçbir şekilde istememektedir. Mevcut anayasa ve siyasi partiler yasası, partilere devlet iktidarını topluma taşıma, ona toplumsal ve siyasal düzeyde derinlik kazandırma görevi vermektedir. Başka bir ifade ile anayasal ve yasal çerçeve, siyasi partileri sözde demokratik hayatın asli unsurları olarak tanımlamasına rağmen, özde onları devlet iktidarının tali kurumları düzeyine indirgemiştir.

       Siyasi partilerin devlet iktidarı denilen sistemin uzantıları olarak tasarlanması, devlet ve siyasi partiler arasında ters bir ilişkinin doğmasına neden olmuştur. Liberal demokraside partiler, farklı toplumsal talepleri, çıkarları ve fikirleri iktidara taşımak için birbirleriyle rekabet eden asli toplumsal örgütlenmelerdir. Liberal demokrasilerde partilere verilen bu önemden dolayı devlet, bir anlamda siyasi partilerin devletidir. Ancak vesayet rejiminde ise, durum bunun tam tersidir. Ülkemizde siyasi partilerin devleti yoktur, ancak devletin siyasi partileri vardır. Anayasa ve siyasi partiler yasası, fiilen bütün partileri devletleştirdiği gibi, tek bir partiyi de en güçlü parti konumuna getirmektedir. Türkiye’de tek parti vardır, o da devlet partisidir. Devlet partisinin gücü toplumdan gelmemektedir. Onun gücü, devlete hâkim olmasından kaynaklanmaktadır.

PARTİ PROGRAMLARI: DEVLETÇİ ANALOJİ

       Ülkemizde hiçbir partinin kendisine özgü orijinal bir parti programı ve söylemi yoktur. Parti programlarına baktığımızda neredeyse bütün parti programlarının genel nitelikte konular üzerinde durduğu ve ortalama söylemler kullandığı görülmektedir. Değişik partilere ait olan programlar üzerinde biraz oynamak suretiyle, bütün partiler için geçerli olabilecek tek bir programı ortaya çıkarmak bile mümkündür. Çünkü ortada, tek devlet partisinin programı vardır, siyasal partiler sadece devlet partisinin programını kendilerine uyarlamaktadırlar. Siyasal partiler, devlet partisinin programının dışında kendilerine özgü bir siyasi parti programı ve söylemiyle ortaya çıktıklarında ya kapatılmakta ya da ağır müeyyidelerle yüz yüze bırakılmaktadırlar. Devlet partisi programının dışında bir programla ortaya çıkmaya çalışan birçok siyasal partinin Türkiye’de kapatıldığı unutulmamalıdır.

RESMİ İDEOLOJİ PARTİLERİ

       Avrupa Birliği’ne üye ya da aday olan ülkeler arasında tek bir partinin ideolojisini resmi devlet ideolojisi olarak benimsemiş ve devleti bir ideolojik kuruma indirgemiş tek ülke Türkiye’dir. Devlet kuran parti mitini kendisi için sürekli bir övünç kaynağı olarak gören bir ana muhalefet partisine sahip olmak da gene Türkiye’ye özgü bir durumdur. Ana muhalefet partisinin ismi bile, devlet-parti-ideoloji bütünleşmesinin tuhaf bir harmanlamasından oluşmaktadır. Devlet, bütün partilerden CHP’nin sol ya da sağ versiyonu olmalarını istemektedir. Bundan dolayı, CHP’nin tek parti döneminden kalma ideolojisini bütün partiler benimsemek zorunda bırakılmaktadırlar. Siyasi partiler, CHP’nin bir versiyonu olmayı başardıkları ölçüde devlet nezdinde makbul ya da makbul olmayan şeklinde değerlendirilmektedirler. Devlet iktidarı, siyasi partileri değerlendirirken tek ölçü olarak CHP’yi almaktadır. Başka bir ifade ile resmi bakış açısı için, siyasi hayatta CHP, her şeyin ölçüsüdür. Ülkemizde demokrasiye, hukuk ve özgürlüğe direnç sadece militarizmden, bürokratik kurumlardan, üniversitelerden ve medyadan gelmemektedir. CHP ve tek parti ideolojisi, demokrasinin kurumsallaşmasının önündeki en büyük engellerden biridir.

       Sonuç olarak mevcut anayasa ve siyasi partiler yasası, politik partileri vesayetçi yönetimin güdükleştirilmiş kurumları haline getirmektedir. Siyasi partilerin devletleştirilmesi, ülkemizde sahici anlamda çoğulcu liberal demokrasinin kurumsallaşmasının ve derinleşmesinin önündeki en büyük engeldir. Seçimler sonucu ortaya çıkan siyasi tablolarla toplum, anayasal ve siyasi partiler sisteminin eleştirisini yapmakta, partilerin devletleştirilmesini değil, özelleştirilmesi ve sivilleştirilmesi talebini dile getirmektedir. Başka bir ifade ile toplum, siyasi partilerin devlete değil, kendisine ait olduğunu sürekli olarak deklare etmektedir.

Yenişafak, 23.06.2009

www.Hürfikirler.com