Ya Küreselleşirsin Ya…

Sevgili Metin; şu anda uyanmış mıyım, hala uyuyor muyum bilmiyorum; ama gördüğüm rüya şöyle: Bir leyleğin sırtında uçuyorum. Ona, nereye gittiğimizi soruyorum; ‘güzel bir gezegene’ diyor. Neden diye sorduğumda, ‘orada bir örgüte üye olman gerekiyor’ diye cevap veriyor. Örgütün ne olduğunu merak ediyorum;  “Belirli ortak amaçları gerçekleştirmek üzere bir araya gelen insanların eylem sürecidir” şeklinde cevap veriyor. Bununla bir insan olduğumu ve insanlardan meydana gelmiş bir örgütün üyesi olacağımı öğrenmiş oluyorum. Dolayısıyla, diğer insanlarla ortak amaçlarımın neler olabileceğini düşünmeye başlıyorum. O sırada neslimi devam ettirebilmem için, sağlıklı bir cinsel yaşam sürecine ihtiyacım olduğunun henüz farkında değilim; tek amacım yaşamak. İnsan olarak yaşamak istiyorsam, diğer insanlar da yaşamak istiyordur. Yaşamak için beslenme ve can güvenliğine ihtiyacım varsa, onların da vardır; öyle ise söz konusu örgütün temeli beslenme ve can güvenliği gibi ortak amaçlar üzerine kurulmuştur diye düşünüyorum. Bu düşünceyle kendimi güvende hissetmeye başlıyorum. Derken, ‘işte geldik’ diye sesleniyor. Karşımızda cennet gibi bir gezegen duruyor; ancak gezegenin sınırlarla parsellenmiş olduğu da gözümden kaçmıyor. İnsanlar hangi parselde yaşıyor diye sorma ihtiyacı duyduğumda, ‘hepsinde’ diyor. O zaman da, mademki bütün parsellerin içinde insanlar yaşıyor, neden tek örgüt değiller diye düşünmeye başlıyorum ki, gezegene çok yaklaştığımızı görüyorum. Hangi parsele bırakacaksınız diyorum; gösteriyor. Tercih hakkım olacak mı demeye kalkıştığımda, cevap sert bir ‘hayır’ oluyor. Gezegene indiğimizde beni bir aileye teslim edip, geri dönüyor. Aile sıcak karşılıyor; mutlu oluyorum. Bir isim takıyorlar; ne işe yaradığını zaman içinde öğreniyorum. Yine vakit kaybetmeden, konuştukları dili öğretmeye başlıyorlar. Anlayacağın kısa sürede bir parsele, bir aileye, bir isme ve bir dile sahip oluyorum. Biraz büyüyorum, şu dinin mensubusun diyorlar. Bu da sığınabileceğim bir liman gibi tarif ediliyor. Ailenin bu konuda gösterdiği davranışları ben de göstermeye başlıyorum. Derken, bir de ırkımın olduğunu öğreniyorum; bundan hoşnut olmuyorum; ama itiraz edebilecek konumda da değilim.

        Kısacası omuzlarıma, irademin dışında belirlenen amaçların yükü de yükleniyor. Sokağa çıktığımda; insanların farklı dillere, farklı dinlere ve farklı ırklara mensup olduklarını öğreniyorum; ancak bunları dert edinmiyorum. Çünkü bunların hiç biri ne yeniliyor, ne içiliyor ne de eşya olarak kullanılabiliyor. Yani başkasının benden almak isteyeceği veya benim başkasından almak isteyeceğim şeyler değiller. Dolayısıyla sorun yaratacaklarına inanmıyorum. Bu nedenle örgüte katkı yapacağım duruma geldiğimde, örgütün ortak amaçlarını gerçekleştirmek üzere bütün gücümle çalışıyorum. Ancak zaman içinde farklılıklar hakkındaki düşüncelerimde yanıldığımı anlıyorum. Çünkü kaynaklarımızı sahipsiz bırakıp, sömürmek isteyen çıkar çevrelerinin, her bir farklı kesime, karşı taraf farklılığınızı tehdit ediyor mesajı veren ortamlar yaratıp, örgüt üyelerini birbirine düşürebildiğini görüyorum. Yine başka parsellerin zenginlik kaynaklarına göz diken güçlerin, o kaynaklara sahip insanların direncini kırmak için, yanına almak istediği gücün insanlarına, karşı taraf farklılığınızı tehdit ediyor mesajı verip, insanları savaşa bile götürebildiğini görüyorum. Anlayacağın, o masumane farklılıkların, başkalarının mallarını gasp etmek isteyen güçlerin ellerinde, tehlikeli birer silah haline dönüşebildiğini görüyorum. Kısacası farklılıkların neden bu kadar ön plana çıkarıldığını, sürekli çatışabilecek konumda tutulduğunu çok geç anlıyorum. Tabi bunu anladıktan sonra, gezegenin diğer parsellerindeki insanlarla neden aynı örgüt içinde yer alamadığımızın cevabını da bulmuş oluyorum.

        Değerli dost, örgütlenme ve farklılıklar konusunda kendimi aldatılmış hissediyorum. Bir leyleğin aklıyla yola çıkarsan olacağı budur deyip teselli olmaya çalışıyorum; ama olmuyor. Çünkü toplumsal hayatımızı ilgilendiren demokrasi, demokratik yönetim, egemenlik, milli irade gibi konularda da aldatıldığımı düşünüyorum; çünkü her bir tarifin birlik, beraberlik, eşitlik, hak, hukuk, adalet gibi yaldızlı sözcüklerle süslendiğini, ancak toplumsal hayatın, farklılık çatışmalarını körükleyecek şekilde düzenlendiğini görüyorum. Üzülüyorum; ama üzüntüm sürekli çatışan, çatıştıkça küçülen insanların derdine derman olmuyor; çatışan insanların sahipsiz bıraktığı kaynakları sömürenlerin önünü kesmeye ise hiç yetmiyor. Bugün sahipsiz kaynaklarımızla beslenen sermayeler sınırlarını aşmış ve birkaç blokta toplanacak derecede büyümüşler. Doğaları gereği, gezegenin enerji kaynakları üzerinde hakimiyet kurma planlarını uygulamaya koyulmuşlar. Bu uygulamalar yandaş parselleri karlı çıkarıyor;  birçok parseli ise kan ve gözyaşına boğuyor. Ama gel gör ki bütün bunlar, küreselleşmenin gereği gibi sunuluyor. O, zaman da, söz konusu süreçten zarar gören insanlar, zararlarının küreselleşmekten kaynaklandığını sanıyor ve daha bu günden, gerçek bir küreselleşmenin frenleri haline geliyor. İnsanların diğer kesimi ise yaşanan acıları, küreselleşmenin sancıları olarak görüp, sessiz kalıyor, Mevcut şartlarda karlı çıkan bir azınlık ise, ileride kendisinin de zarar görebileceğini hesaba katmayıp yaşanan süreci körüklüyor. Anlayacağın kendi içinde paramparça olan insanlar, bir de küreselleşme karşıtları ve küreselleşme yanlıları şeklinde bölünüyorlar. Dolayısıyla leyleklerin getireceği yeni insanların vay haline demekten başka çarem kalmıyor.

        Sevgili Metin, artık organlarımın bile birbirleriyle barışık olup olmadığından emin olamıyorum; çünkü hep çatıştırıldım, hep bölündüm; neredeyse hücrelerime kadar. Bu nedenle, hayatımıza yeni giren küreselleşme dedikleri süreçten de huylanmaya başladım. Hele insanların küreselleşme karşıtları ve küreselleşme yanlıları şeklinde bölünüp, küreselleşme kavramıyla ters düşen davranışlar içine girdiğini görünce pes diyecek konuma geldim. Sakın bunları söylüyorum diye küreselleşmeye karşı olduğumu düşünme lütfen; çünkü küreselleşmenin doğal ve kaçınılmaz bir son olduğunu biliyorum; ama aynı zamanda halk düzeyinde ve kıvamında gelişmesi gereken bir süreç olduğunu da biliyorum. Ancak düşündüğüm anlamda bir küreselleşme sürecinin başlayabilmesi için, şartların henüz oluşmadığını düşünüyorum. Örneğin; bugün küreselleşme farklı şekillerde tarif edilse de, genel olarak ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda gezegen halkıyla bütünleşme olarak tarif edilmektedir. Ya da en azında böyle olmasını arzuluyorum; çünkü içinde halkın bulunmadığı bir sürecin faydalı olacağına inanmıyorum. Bu nedenle, insanların evvela kendi parsellerinde ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda dengeli bir şekilde gelişmesi gerektiğini savunuyorum; çünkü insanların bu konuda küreselleşebilecek düzeyde olmadığını düşünüyorum; sermaye grupları hariç. Zaten bu yüzdendir ki yaşanan süreçte küresel halktan değil, küresel sermayeden söz edilmektedir. Sermayenin ise gezegen halkını küreselleştirme gibi bir derdinin olduğunu sanmıyorum. Bugün AŞ Birliğine girme sürecinde bile, malların serbest dolaşımı için ısrarcı olanların, insanların serbest dolaşımına sıcak bakmamaları bunun basit, ama çarpıcı bir kanıtı değil midir?

        Gerçek şu ki: insanların önünde iki yol var. Ya, gezegen içi ve gezegenler arası farklılık çatışmalarına son vermesini, zenginlik kaynaklarına sahip çıkmasını,  dolayısıyla tabana yayılmış bir sermaye ile ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesini sağlayacak demokratik bir düzene geçip, gezegen halkıyla gerçekten küreselleşecek.  Ya da, küresel sermayenin yaratacağı sonuçlara kayıtsız kalıp köle(sel)leşecek.

        Lütfen Allah’ım birileri bizi uyandırsın….!  07/12/2007

M.Salih EKİNCİ
msalihekinci@ttmail.com

Yorum Yap!




Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.