Örgütsüz Seç(e)me(yen)ler

Sevgili Seçmen Meslektaşlarım:

Doğanın alabildiğine cömert davrandığı, madde ve insan kaynakları bakımından kendi kendine yetebilen bir ülkenin sahibi iseniz; sahip olduğunuz kaynaklara beyin ve beden gücüyle artı değer katıyorsanız; ülkenizin tüm işlerini vergilerinizle finanse ediyorsanız; doğal olarak refah düzeyinizin yükselmesini beklersiniz. Eğer bu beklentinizin aksine bir kısmınız işsiz ve aç kalıyorsa; çalışanlarınız açlık veya yoksulluk sınırından kurtulamıyorsa; kuru kalabalık niteliğindeki toplumsal yapınızı değiştirmek üzere evvela siyasi partilerden kurtulmanız gerekmektedir. Çünkü bu sonuçlar ülkeniz kaynaklarını kullanma tasarrufunu elinde bulunduran ve işi Kamu İktisadi Teşekküllerini satma noktasına kadar vardıran siyasi partilerin halk yararına çalışan örgütler olmadığı, sizin ise bu gidişata dur diyebilecek demokratik bir örgüte sahip olmadığınız anlamına gelmektedir.

Halkın demokratik bir örgüte sahip olmadığının en önemli kanıtı hiç kuşku yok ki dernek, vakıf, sendika, cemaat, oda ve benzeri sivil toplum örgütlerinin varlığıdır; çünkü halkın bu örgütlerin çatıları altında ayrı, ayrı örgütlenmesi gün geçtikçe toplumsal örgütlenmeden daha çok uzaklaşması anlamına gelmektedir. Belli ki herkes başının çaresine baksın anlayışına iten sinsi bir politika yürütülmektedir. Oysa demokrasi, her bir kesimin başının çaresine bakmak üzere ayrı, ayrı örgütlenmesini değil; tam tersine, herkesin haklarını güvence altına alacak güçlü ve tutarlı bir halk örgütlenmesini önermektedir. Kısacası halkın her bir kesiminin ayrı, ayrı örgütlenmesi demokrasinin öngörüsüne aykırıdır. Kaldı ki ülke kaynaklarında gözü olanların, iyi niyetle kurulmuş sivil toplum örgütlerinin karşısına sözde sivil toplum örgütleri kurması, onları karşı karşıya getirmek suretiyle böl ve yönet politikasının hizmetkarı haline getirmesi de söz konusudur. Bu nedenle demokrasinin öngörüsüne aykırı bir ortam yaratan ve sinsi bir politikanın kıskacında bulunan sivil toplum örgütlerinden, toplumsal bir örgütlenmenin öncülüğünü yapmalarını beklemek, hem onlara haksızlık, hem de kendimizi aldatmaktan başka şey değildir.

Gerçek şu ki sevgili seçmen meslektaşlarım: Toplumsal örgütlenme yolunda, üzerinde yoğunlaşmamız gereken öncelikli unsurlar sivil toplum örgütleri değildir. Üzerinde durmamız gereken öncelikli unsurlar örgütsüz seçmenlerdir. Daha doğrusu örgütsüz seçemeyenlerdir. Eğer illa da bir sivil toplum örgütünden söz edilmesi gerekiyorsa bu seçmenlerin örgütünden başkası olmamalıdır. Çünkü halkın madde ve insan kaynaklarını halk adına sandığa attığı bir oy pusulasıyla birilerinin tasarrufuna bırakan seçmendir. Dolayısıyla halkın madde ve insan kaynaklarının kullanılmasından birinci derecede sorumlu olan da seçmendir. Bu iş bir oy pusulasıyla geçiştirilecek kadar basit bir iş değildir. Söz konusu olan birilerine üç beş kuruş emanet etmek değil; üç beş milyar da değil; emanet ettiğimiz ülkenin bütün zenginlik kaynaklarıdır. Emanet ettiğimiz çocuklarımızın geleceği; ülkenin kaderidir.

Evet; seçmen halkın ve ülkenin geleceğinden birinci derecede sorumludur. Sorumluluğunun gereği olarak tek çatı altında örgütlenmelidir. Gerekiyorsa her ilde siyasal yönetim süreçlerini inceleyen laboratuvarlar kurmalıdır. Bu laboratuvarlarda konunun uzmanı bilim insanı seçmenler çalıştırılmalıdır; bilim insanları bir yandan mevcut yönetim sistemlerini inceleyip teşhisler koyarken, diğer yandan alternatif sistem modelleri geliştirmelidir. Elde edilen sonuçlar hakkında seçmenler bilgilendirilmeli; eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Aksi takdirde her seçimden sonra saç baş yolmaların, diz dövmelerin, kahve köşelerinde, televizyonlar başlarında yakınmaların hiçbir yararı olmayacaktır. Bu güne kadar olmadığı gibi.

Şu halimize bakar mısınız?

Bugün halkın kuru kalabalık niteliğindeki yapısını demokratik bir yapı olarak gören; tüm olumsuzluklara rağmen alternatif bir yapı arayışı içine girmeyen; işlerin yolunda gitmediğini gördüğünde temsilci adaylarını veya parti değiştirmekle yetinen; temsilci veya parti değiştirmek suretiyle sorunların çözülemediğini defalarca görmesine rağmen, verdiği oyların veya oy verdiği partilerin sorunları çözmek için yeterli olacağına inanan biz seçmenler değil miyiz?

Halkın farklı kesimlerini çatıları altında ayrı, ayrı örgütleyen, yarıştıran, çatıştıran; icraatlarıyla halkın ortak amaçlar etrafında güçlü ve tutarlı bir şekilde örgütlenmelerine imkan bırakmayan; örgütsüz bıraktığı halkın zenginlik kaynaklarının sahipsiz kalmasına, kaynakların sömürüye açık hale gelmesine sebep olan partileri davullarla kurbanlarla karşılayan biz seçmenler değil miyiz?

Partilerin yarattığı çatışma kültürünün etkisinden kurtulamayan; dolayısıyla seçim süreçlerini farklı kesimleri alt etmenin fırsatı olarak gören; bu nedenle kendisi ve yandaşı olduğu partinin çıkarları için halkın ortak çıkarlarını göz ardı eden biz seçmenler değil miyiz?

Seçimlerde oylarını paraya çevirme hesapları yapan; oyunu aldığı yardım paketi doğrultusunda kullanan; yakınlarını işe aldırma veya iktidar nimetlerinden yararlanma hesaplarından başka bir şey düşünmeyen biz seçmenler değil miyiz?

Biz değil miyiz sözde halkın karar verme organı sayılan; özde oyunu nasıl vermesini bilmesine bile gerek duyulmayan?

Halkın içine düştüğü sıkıntıları yaratanların icraatlarını meşru kılmaktan başka bir işe yaramayan konumunda olan biz seçmenler değil miyiz?

Bugün mevcut yapıyı araştırabilecek; gerektiğinde alternatif bir yapı oluşturmak üzere üyelerini harekete geçirebilecek; dolayısıyla figüran konumunda olan biz seçmenleri saygın seçmen konumuna getirebilecek güçlü ve tutarlı bir örgüte sahip olsak fena mı olurdu?

Unutulmamalıdır ki, dağınık halde bulunan; dağınık olduğu için güç birliği yapma imkanı bulunmayan seçmenlerin, halkın temsilci adaylarını kendilerinin belirlemesi, seçmesi,  denetlemesi, hesap sorması ve gerektiğinde alternatif bir yapı oluşturması mümkün değildir. Dolayısıyla “Halkın Seçmenleri Örgütü” bir an önce kurulmalıdır. Bu örgütün ilk hedefi halkın ortak amaçlar etrafında örgütlenmesine olanak bırakmayan ve icraatlarıyla halkı uçurum kenarına kadar getiren siyasi partilerden kurtulmak olmalıdır. İlk işi ise, partilerin etkilerini azaltmak ve partisiz bir yönetim sürecine geçebilmek için oyların sözleşme yapılan bağımsız adaylara verilmesini sağlamak olmalıdır. Aksi takdirde günü birlik çıkarlar için partilere verilen oylar, içinde bulunduğumuz geminin batmasını önleyemeye yetmeyecektir.

Unutulmaması gereken hususlardan biri de “Halkın Seçmenleri Örgütü” kurulduğunda, karşısına farklılıkları ön plana çıkaran başka seçmen örgütlerinin de kurulacak olmasıdır. Tıpkı iyi niyetle yola çıkan sivil toplum örgütleri karşısına dikilen sözde sivil toplum örgütleri gibi. Bu, böl ve yönet politikasının arkasındaki güçlerin vazgeçilmez özelliğidir. Bu nedenle söz konusu oyuna izin verilmemelidir. 08/10/2007

M.Salih EKİNCİ

 

 

Yorumlar (1)

Yorum Yap!

  1. dusunenadam dedi ki:

    Başlığı okuyunca yazı metninde beni anlattığınızı düşündüm ve okumaya gerek duymadım. 6 Kasım 1983’ten beri hiçbir parti ve hiçbir partişah için oy kullanmadım. Yani “halkın seçmenleri örgütü” üyesiyim. Sorum şu: Ne zaman yurt çapında örgütleneceğiz?

Yorum Yap!




Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.